Upcoming script: Tunis

fotoğrafları görmek için yazıların altındaki 'fotoğraflar için' bağlantısını kullanabilirsiniz.

26.11.10

MARAKEŞ


Kırmızı şehir de denilebilir. Kırmızı turist şehri. Şu filmlerde gördüklerimizle aklımıza kazınan kocaman Jamaa Al Fna Meydanı ve turistleri ile yaşayan bir şehir. Hani bunca turist olmasa ne yapacak yerliler diye düşünüyor insan, ta ki Medina’nin dışına çıkıp da şehrin öteki yüzünü görene dek.

Surların içi, yanı Medina (Arapça şehir demektir) tam bir kargaşa. Kafa yorucu. Girebilen her sokağa araba, giremeyene de motosikletler hâkim. Vızır vızır geçerken yanınızdan yörenizden nereye kaçacağınızı şaşırıyorsunuz. Arabayla dolaşmak, hele de bir adres aramak tam bir kâbus. Yol göstermek ve üç-beş dirhem koparmak için birbirini eziyor gençler. Her biri de ayrı yerlere götürüp sizi öylece bırakıyor. Adres bulundu mu? Yok. Siniriyle baş başa kalıyor insan.

Medina’sı da oldukça büyük Marakeş’in.  Labirent gibi sokaklarında kaybolmak ise egzoz ve yer yer yoğun bir şekilde burnunuza gelen et kokularına rağmen keyifli. En güzeli hala yaşayan bir yer olması. Yapılar çoğunlukla mesken olarak kullanılıyor. Bir bölümü otele dönüştürülmüş. Hepsi de orta avlulu, iki-üç katlı, teraslı, şirin (en azından bizimki) oteller.

Medina’nin bir bölümünü turistlere deri çanta, baharat, çeşitli kumaş ve avize satan dükkânlar oluşturuyor.  Dükkânlarda onca rengârenk şeyin karmakarışık sergilenmesi hoş bir görüntü, ama bir şey almaya kalkınca içinden çıkılamaz bir iş oluveriyor. Hele de ‘How much?’ demeye görün, başladığınız pazarlığın sonu hiç gelmeyecek sanırsınız. Sonunu getirebilirseniz de ilk söylenen fiyatın yaklaşık üçte birine indirmeyi başarırsınız.

Tüm sokakların çıktığı yer dev bir meydan olan Jemaa Al Fna.  Etrafı gene dükkân ve en lüksünden (ki bunlar dansöz çıkan, karanlık, bangır bangır müzikli gece kulübü çakmaları) en salaşına restoran. Meydanın ortası ise, şiş, balık, kızartma, kuskus satan yemekçiler, beş çeşit hurma satan kuruyemişçiler, portakal sucuları, salyangoz çorbacıları, müzik grupları, maymun oynatıcıları, yılan dans ettiricileri, becerince bir paket sigara kazandıran oyuncular… Omzuna bir maymun ya da yılan atılmadan aralarından geçmeyi başaranlar yemekçilerden bir şeyler yeme sansını elde edebiliyor.

Medina’nın dışına çıkıldığında ise geniş bakımlı caddeleri, parkları, yeni yapıları, restoran ve kafeleri, her köşe başında KFC ve MC Donalds’ları, Mango’su, Zara’sı, Etam’ı ve niceleriyle modern bir kent Marakeş. Sokaklar modern giyimli süslü lise cağındaki kızlı erkekli gruplarla dolu. Genç nüfusun fazla olduğu kendini gösteriyor.

Aldıkları eğitimden dolayı yediden yetmişe herkes Fransızca konuşuyor. Üstelik İngilizce bilseler de Fransızca konuşuyorlar. “Almışlar o Fransız ukalalığını” dedirtiyor insana. İçki ise yasak olmamasına rağmen, bayramlarda satılmıyor. Süpermarketlerin içki reyonu erken saatte kapanıyor. Lüks kafe ve restoranlarda ise oldukça pahalı bir fiyattan bulunabiliyor.

Ressam Majorelle’in bitki koleksiyonundan oluşan kendi tasarladığı ve ünlü tasarımcı Yves Saint Laurent tarafından satın alınan ve desteklenen Majorelle Bahçesi ise tek başına Marakeş’e gitmek için bir neden. Dünyanın farklı yerlerinden getirilen bu kadar bitkinin bir arada bulunduğu bahçede özellikle palmiye ve kaktüs çeşitliliği şaşırtıcı. Saksıların renk seçiminden bitkilerin yerleştirilmesine kadar etkileyici güzellikteki bu bahçenin her köşesi insanin gözlerini doyurup huzur veriyor. Marakeş’le bu denli zıt olan bu huzur duygusunu şehrin içindeki bu bahçede bulmak inanılmaz dinlendirip, tekrar şehre dönmek için enerji veriyor doğrusu.

Marakeş’in doğusunda uzanan Atlas Dağları’na ise ulaşmak için 100km gitmek yeterli. Yol boyu topraktan yapılmış evlerden oluşan doğanın içinde saklanmış köyler ve dağ manzaraları görülmeye değer. Yalnız, en fazla 50km/h hızla gidilebilen kıvrımlı yollarda saatlerce araba kullanınca, hele de ayni gün içinde dağın öte yanına geçip geri gelince, kafasını yastığa koyduğunda hala insanın gözünün önüne virajlı yollar ve hatta virajı dönemeyip uçuruma düşme görüntüleri geliveriyor. En iyisi birkaç kadeh şarap içip sızmak.

Atlas dağlarının öte yanında ise UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’ne de alınmış olan bir “kasbah” (Türkçedeki kasaba kelimesi de buradan, yani Arapçadan gelmekte) Ouarzazate bulunuyor. Bir Berber yerleşimi olan şehrin eski dokusu Ghadamis’i (Libya) andırıyor, biraz daha bakımsız ve küçük olanı. Şehrin etrafındaki çöl ve tepelerden oluşan yeryüzü görüntüsü de gören herkese az çok tanıdık gelecektir. Çünkü burası Star Wars, Gladiator, Mumya, Kundun gibi daha pek çok filme ev sahipliği yapmış. Film setleri ve müzeleri de turistlerin ilgi odağı.

Dağların beri yanına, Marakeş’e dönecek olursak, gidilir, gezilir, görülür. Hem de zevkle. Ama insanın üzerinde de bir yorgunluk bırakır.

23.11.2010














































No comments:

Post a Comment