Upcoming script: Tunis

fotoğrafları görmek için yazıların altındaki 'fotoğraflar için' bağlantısını kullanabilirsiniz.

19.12.09

MARDIN

kar yağarken de görülmesi gereken şehir. o yazın gördüğünüz uçsuz bucaksız sarı renkli tepeler, ovalar yer yer karla bezenmiş olarak inanılmaz bir derinlik duygusu verirler. kentin o daracık sokakları ve merdivenleri buz tutar. etrafta mardinli çocuklar bir kazakla koşuştururken siz üç çift çorap ve beş kat kıyafetle donarsınız. yine de sokaklarda kaybolma çekiciliğine karşı direnemez ve kendinizi vurursunuz kente yorulasıya.


topografya ile en güzel bütünleşen şehirdir mardin. uzaktan bakınca orda bir şehir oladuğunu anlamanıza imkan yoktur. mezopotamya’nın bittiği noktada bir tepe ve üzerinde kayalıktır görülen. yaklaşınca ancak anlarsınız orda bir şehir ve üzerinde bir kale olduğunu. sonra minareler ve kubbeler ve çan kuleleri ilişir gözünüze. artuklu yapılarıdır çoğu. birkaç akkoyunlu yapısı; gazi paşa ilköğretim okulu, eski hükümet konağı ve kışla olmak üzere üç tane de osmanlı yapısı bulunur şehirde. naçizane fikrim artuklu yapılarıdır karpuz şeklindeki kubbeleriyle şehre görkem katan. zinciriye medresesi, ulu cami, reyhaniye cami, şehidiye cami, kırklar kilisesi, kırmızı kilise, latifiye cami, hatuniye medresesi ve kasımiye medresesi en göze çarpan ve şehre kimlik kazandıran yapılardır.

bu güzelliklerin ve organik sokak dokusunun arasında beton baskısına dayanamamış, kat çıkılmış, filiz bırakılmış, sıvanmış, bir de üstüne boyanmış binalar da görülür. canım mardin, sen bile mi yenildin betonun konforuna? iki dönem önceki belediye başkanı özelikle köylerden gelen göçün sonucunda surların dışında oluşan beton mahalleleri önlemek için tepenin kuzeydoğusunda kalan diyarbakır yolunun geçtiği düzlükte şehri geliştirmeye karar verir. ve 'yeni şehir' kurulur. ne kadar madin'i korumak amaçlı olarak yapılsa da tüm anadolu kentlerinde yapılan hataları tekrarlayarak. üstelik iri gövdeli güya mardin için hazırlanmış toki toplu konutları ve yeni alınan bir kararla şehrin 10 km. dışındaki ne yakın ne de uzak dediğimiz kampüs hayatını öldüren ama şehirle de bütünleşemeyen üniversite arazisiyle.

mardin kalesinden bugün kalanlar ise harap olmuş sur kalıntıları. nato üssü ve ortadoğunun en büyük hava radar üssü olarak kullanılmış mardin kalesi. haliyle anlayış koruma değil 'savunma' amaçlı. 13. yy'da kale içinde 300 civarı mesken bulunurken 19. yy'da bu 60'a düşüyor. bugün ise hiçbirinden eser yok. kaleden şehre kopup düşen taş toprak parçalarını önlemek amaçlı da bir italyan firmayla anlaşılmış askerlerin dediğine göre. nasıl olacağını göreceğiz önümüzdeki yıllarda.

kale dışında surların içinde ise bugünkü şehir vardır ayaklarınızın altında. kaleden izlemesi güzel bir manzara karşıda mezopotamya ovasının yeşil ve sarılarıyla. solda savur kapı ve sağda diyarbakır kapı arasında şehrin en işlek caddesi yer alır. sağlı sollu çarşılar vardır cadde üzerinde. daracık sokaklar dükkanlarla kaplıdır. telkariciler, sabuncular ve kuruyemişçiler en göze çarpanları. ne ararsanız bulunur. kaçaktır çoğu, başta çay ve tütün olmak üzere. caddenin üzerinde tek genişleyen alan cumhuriyet meydanı. her ilimize koyduğumuz gibi mardin'e de koymuşuz bir tane. tören alanı olarak kullanılırmış valilik ve belediye yeni şehire taşınmadan önce. şimdilerde ise malum otopark. oysa dedeler anlatıyor şehirde herkesin buluştuğu, tatil günleri çocukların koşturduğu, futbol maçlarının yapıldığı yeşillik bir park alanı olduğunu. geri mi getirsek ne kentin parkını. şimdi bir de ortasında kocaman atatürk heykeli. kütlece pek iri, uyumsuz. hele de kaidesi. ''mardin kalesinden esinlenerek yapılmış güya, kaleyi nasıl görüp anladılarsa!'' diyor hoşsohbet bir amca. helal be amca.

şöyle de bir anı anlatıyor bir başkası. ezanın türkçeye çevrildiği ilk zamanlar. başlıyor imam okumaya: tanrı uludur, tanrı uludur! bizim mardinli ordan geçerken alıyor oğlunu karşısına, tutuyor ellerinden başlıyor usulca dönmeye, dans etmeye. görenler soruyor: hayırdır? diyor ne hale getirdiler ezanı, şarkı okur gibi. e peki sen ne yaparsın? diyor böyle ezana böyle namaz!

halkın çoğu arap. arapça konuşuyorlar aralarında. kürtler de var. altmış ev kadar da süryani kalmış. çoğu göçmüş gitmiş. yine de gelenek sürüyor. beraber yaşama geleneği. hani biz burda sık sık deriz ya. farklılıklarımızla bir arada...

gezerken mutlaka çocuklar takılır peşinize, diğer yerlerde olduğu gibi. birşey istemeye ya da satmaya değil ama bu sefer. size rehberlik etmeye. ezberlemişler tarihi, okuyorlar size. bir de tabi bilirler her sokağını, köşesini kentin. gösterirler size. daracık merdivenlerden çıkar, abbaralardan geçersiniz. sokaklar bir tünelle devam ederken üstte insanların evleri vardır. araba girmez bu sokaklara haliyle. eşek girer, katır girer. belediyenin kadrolu katırları toplar çöpleri sokaklardan. daracık sokakların iki tarafı ev. ev değil konak her biri. mahremiyet sağlayan dümdüz yüksek bir duvarda bir tek kapı. kapıdan girince bir bahçe ya da bir avlu. ve sonra topografyayla yükselen katlar. odaların ortasında bir eyvan içinde hayat suyunun aktığı. suyun çıkışı doğum, düştüğü küçük kurna bebeklik, altındaki büyük kurna çocukluk, sonra yerde geniş uzun bir yol gençlik, daracık çabucak burkularak aktığı yol yaşlılık, ve havuzda toplanma ahiret, havuzun dibindeki ince yol sırat ve ızgaraya giren su doğru mezopotamya’ya. bir de terasları vardır evlerin. yaz akşamlarında üzerinde uyunan. yıldızların en yakın gözüktüğü yerdir teraslar.

böylesine büyülü bir şehirdir mardin. şarabıyla, kaburgasıyla, gümüşleriyle, şekerli bademleriyle gönlümde iz bırakan.

1 comment: